DİĞER
“Aile romanları geleneği, mutluluğu değil, mutsuzluk ve çöküşü gösterdiği ölçüde ilginç ürünler çıkarabildi. Tolstoy’un iki büyük romanındaki epeyce 'ideolojik' ve mecburi görünen orta yol arayışları sadece bu romanlara zarar vermekle kalmıştır (Anna Karenina’nın çok zeki açılış cümlesine sonunda ihanet etmek pahasına). Aile romanı deyince akla Tolstoy’un değil de Buddenbrooklar’ın (1901) gelmesi de bundandır.”
“Başlarda, birinci kuşağın iki ana karakterinin serüvenleri sadece kalın çizgileriyle, hatta resimden çok deseni andıran bir tutumluluk ve abartısızlıkla sunuluyordu. Karakterlerin deneyimlerini, iç hayatlarını değil, başlarına gelen olayları görüyorduk daha çok, bu olayların taşıyıcısı konumundaydılar, Brecht’in tiyatrosundaki gibi. Ya da Giotto’nun resimlerindeki gibi. Ama ikinci kuşağın hayatı başlayınca ebeveynin portreleri de kuvvet ve belirginlik kazanmaya başlar. Desenin yerini resim alır.”
“Klasik gerçekçi romanın konvansiyonları gereğince uzun ve ayrıntılı bir betimlemeye konu olması beklenen iki önemli olay, Valldaura’nın ölümü ve Eladi Farriols’un başka birine gönlünü kaptırması, kısacık birer cümle halinde kaydedilmektedir. Buna epik bir anlatım diyebiliriz, hem Tolstoy’un tarzında epik hem de Brecht’in. Bu tekil olayların, romanın yayıldığı uzun zaman içinde hiçbir imtiyazlı yeri yoktur, tıpkı Napolyon’un Moskova seferi gibi 'önemsizdirler.'”
"Güvercinler Gittiğinde’nin bir 'aşk romanı' olduğu kadar, bir bildungsroman olarak da okunabileceğini, çünkü bir olgunlaşma sürecini anlattığını savunmak istiyorum: Natalia adlı başkişinin önce 'Colometa' olup sonra da bunu tam yitirmeksizin (yadsımaksızın) yeniden ve daha yüksek bir düzeyde “Natalia” haline gelme süreci. Demek tam bir aufhebung, Hegel’in ünlü terimiyle."
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...
Acımasızlığın çarkında ezilen insanlar, özellikle Aysel gibi Döndü gibi kadınlar; nesnel gerçeklikte daha sonra çıkıp topluma dâhil olan ve adını “köşe dönücü” koyduklarımız
Belki de Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanında Suat'ın “Bütünlük insan kafasının vehmidir” derken kastettiği budur. Aslında ana rahminden kopup dünyaya gelişimizle birlikte “bütünlüğün” kafamızın içinde bir vehim olmasına mahkûm edilmişizdir
Joseph Roth, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla beraber kendini vatansız ilan eder. Hep göçebe kalan Roth, sürgünde unutulmaya yüz tutmuş ve sılaya dönüşü uzun zaman almış yazarlardandır
Köklerinden koparılmış olmanın ruhta açtığı yarığı yamamak, kendi yazgısına katlanabilmek için binlerce yazgı kurgulaması, hikâye anlatması gerekecekti Joseph Roth’un...
Bu yıl 21'incisi verilen Balkanika Edebiyat Ödülü'ne Sarı Kahkaha ile Murat Özyaşar değer görüldü...
Sette, yönetmen koltuğuna oturup her şeyin hazırlanmış bir sofra hâlinde önüne gelmesini beklemek yerine her ayrıntıyla ilgilenen bir yönetmen: Andrei Tarkovski
Funda Şenol Cantek: "Biz, kadın bedeninde fazlalık olan ve eksikliği hissedilen her şey için başvurduğumuz mekânların kitabı olsun istedik bu elinizdeki kitap"
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık